Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımız zaman 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin ardından her on yılda bir iktisadi ve siyasi krizler yaşadığını görürüz. 1971 Muhtırası, 12 Eylül Darbesi, 5 Nisan 1994 kararlarına sebep olan ekonomik sıkıntı, 28 Şubat 1997 Post Modern Darbesi, 2001 Ekonomik krizi 27 Nisan E-Muhtırası, Gezi Olayları, 15 Temmuz İhaneti ve şimdilerde yaşadığımız ekonomik sıkıntılar.
Ülke olarak adeta sıkıntılara kodlanmışız ve hep bir başa çıkma güdüsüyle seferberlik halindeyiz. Bu sıkıntılı dönemlerde bile egemenliğimiz ve ulusal çıkarlarımız tehdit altına girdiğinde gereğini yapma iradesini gösterebilmişiz. 1970’lerin sıkıntılı ortamında 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştiren bir ülke olduğumuzu hatırdan çıkarmamalıyız.
Bulunduğumuz coğrafyanın stratejik konumu ve tarihsel birikimlerimiz nedeniyle dış güçlere ve onların içerideki taşeronlarına karşı sürekli teyakkuz halindeyiz. Kurtuluş Savaşı ile birlikte Sevr Hayallerini tarihe gömmemize rağmen, Osmanlı’nın son dönemlerinde iç işlerimize karışmayı adeta kendilerine hak gören Emperyalist Avrupa ülkeleri, büyükelçileri marifetiyle günümüzde de bu alışkanlıklarını sürdürmek istemişlerdir. Osman Kavala meselesi üzerinden içişlerimize müdahale anlamına gelen açıklamalar yapan Büyükelçiler, Türkiye’nin köklü devlet geleneğini gözardı ederek, en kötü gününde bile egemenliğinden taviz vermeyeceğini unutmuşlardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Uluslararası İlişkiler literatüründe persona non grata (istenmeyen adam) talimatı vermesi egemenlik konusundaki kararlı duruşun tezahürüdür. Nitekim bu kararlı adım karşısında Büyükelçilerden geri adım açıklamaları gelmiştir. Bu geri adım, en çok iktidarı seçim yoluyla yıkmayı beceremeyen, Türkiye’nin uluslararası alanda ilişkilerinin bozulması ve dış operasyonlarla iktidarın değişmesini gözleyenleri üzecektir.
Medet umdukları demokrasi ihracatçılarının, Irak’ta, Afganistan’da, Libya ve Afrika ülkelerinde yerel unsurlarla işbirliği yaparak devirdikleri iktidarın ardından nasıl bir demokrasi getirdikleri hepimizce malumdur. İşbirlikçiler tarih boyunca hep kendi halkları hem de emrine girdikleri ülkeler tarafından sevilmemişlerdir.
Bugün gelinen noktada içinde bulunduğumuz şartlarda ne yapmamız gerektiğini Atatürk Gençliğe Hitabesi’nde anlatmıştır; “ İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Mutlu Bilge
26.10.2021 / İSTANBUL