Suriye'de 61 yıllık Esad Rejiminin yıkılmasıyla birlikte akıllara şimdi ne olacak sorusu geldi? Tunus'ta başlayan ve Arap Baharı adı verilen rejim karşıtı hareketlerin Suriye'ye sıçraması ile en uzun ve en kanlı bir iç savaş halini alan Suriye'deki durum, Suriye coğrafyasını hem küresel güçlerin hem de bölge ülkelerinin satranç tahtası haline getirdi.
Suriye'deki isyanın başlamasının ardından geçen 13 yıllık süreçte, beklentilerin aksine Esad Rejimi kısa sürede yıkılamayınca, Arap Baharından medet uman güçler, farklı silahlı gruplar üzerinden güç dengesini kendi lehlerine tutmak için çabaladılar. Ancak 13 yıldan beri devam eden iç savaş 12 günde rejimin düşmesiyle sonuçlanınca bir şaşkınlık ve boş bulunmuşluk halı hakim oldu. Ortaya çıkan tabloda şimdilik Türkiye avantajlı bir pozisyonda görünüyor. Ancak bu avantajlı pozisyon uzun süre devam eder mi, güç dengesi yeniden değişir mi sorusunu da sormamız gerekir.
Batı'nın kendisi dışındaki dünyaya demokrasi ihraç etmek için dolaylı ya da doğrudan başlattığı hareketler hep bir istikrarsızlığa, kan ve gözyaşına sebep oldu. Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'ı özgürleştirme adına yaptığı ve Saddam Hüseyin'in devrilmesiyle sonuçlanan Körfez Savaşlarının ardından Irak'ta yaşanan iç savaş ve kaosta binlerce kişi öldü. Keza Libya'da Kaddafi'nin devrilmesiyle yine bir iç savaş yaşandı ve hala bir istikrar sağlanabilmiş değil.
Tablo hep aynı. Önce diktatörler devrildi diye zafer cigliklari atıldı ardından zafer çığlığı atanlar birbirleri ile savaştırıldı. Zafer sarhoşluğu geçtikten sonra Suriye'de de aynı sahnelerin yasanması ihtimali çok yüksek. Hatirlatmakta fayda var. Ortadoğu tarihi darbelerin tarihidir. Bugün bile bu coğrafyada şeklen Batı tipi siyasi ve idari kurumlar vardır ama hiç birinde Batı tipi demokrasi yoktur. Çünkü bu bölgedeki ülkelerle Batı arasında tarihsel ve kültürel açıdan farklılıkların yanında siyasal süreçleri de birbirine hiç benzemez.
Suriye'de rejimi deviren muhalif güçler, homojen bir yapıya sahip olmadıkları gibi siyasal düşünce bakımından da aynı değiller. İçlerinde dini referanslarla hareket eden gruplar olduğu gibi etnik ve mezhepsel kimliklerini ön plana çıkaran gruplar da var. Bu grupların ilk anlaşmazlık noktası yeni anayasa yapım sürecinde olacak. Kurulacak yeni rejimin Anayasasının nasıl olacağı konusunda çıkacak bir anlaşmazlık, bu grupları destekleyen dış güçlerin de iteklemesiyle yeni bir iç savaşın başlangıcı olabilir ve bu iç savaş, rejime karşı verilen savaştan daha uzun olabilir.
Suriye'deki bu yeni istikrarsızlık ve kaos hali başta ABD olmak üzere Batı'nın işine yarayacaktır. Zira Türkiye'yi istikrarsızlaştırmanın ve zayıf düşürmenin en önemli yöntemlerinden biri etrafında bir ateş çemberi oluşturmaktır. Sığınmacılar konusunda iç kamuoyundan gelen baskılarla da zaten başı bir hayli dertte olan Türkiye, yeni bir sığınmacı akını ile karşı karşıya kalabilir.
Birileri iç savaş sürecinde yakılan ve yıkılan Suriye'nin yeniden imarında Türk firmalarının aktif rol alacağı düşüncesiyle ekonomik bir canlanma hayali kurabilir. Ancak bu hayalin gerçekleşmesi, Suriye'nin siyasal istikrara kavuşması ile mümkün olabilir.
Mutlu Bilge
09.12.2024 / İSTANBUL