Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, ihracatımızın Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştığını açıklamış. Bu açıklamayı duyunca “Eee n’olmuş, ulaştıysa? diye sormaktan kendimi alamadım.
İhracatımızın Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaşması, Türkiye’nin içinde bulunduğu, enflasyon, işsizlik, döviz kurlarının yüksek olması gibi makro ekonomik sıkıntılar ve buna bağlı hayat pahalılığının giderilmesi konusunda en küçük bir katkıda bulunmuş mudur? Eğer cevap evet ise buna hepimizin sevinmesi gerekir. Ama cevap hayır ise hepimizin düşünmesi, varolan gerçekliği sorgulaması gerekir.
Ekonomiden anlayan herkes bilir ki, bir ülkenin ulusal parası yabancı paralar karşısında değer kaybediyorsa, o ülkenin malları döviz cinsinden ucuzlayacağı için dışarıdan talep artar ve buna paralel olarak ihracatı da artar. Buna karşılık ulusal para ile alışveriş yapan o ülke vatandaşları için, ulusal paranın değer kaybetmesinden dolayı iç piyasada mal ve hizmetlerin fiyatları artar.
Türkiye’de doların. 16,64 TL. de baskılandığı, enflasyonun %73,50 ve işsizlik oranının %11’ler seviyesinde seyrettiği bir ortamda ihracatın artmış olması, rekor kırması vatandaşlar için ne ifade eder? Eğer vatandaşlar için bir anlam taşısaydı sokaklarda, Taksim Meydanı’nda, Ulus’ta ya da Kızılay’da coşkulu kutlamalara tanık olmamız gerekirdi. Böyle bir coşkuya bırakın tanık olmayı, sağda solda, kahve köşelerinde bile sevinen vatandaş topluluğu henüz görülmedi.
Şimdi diyeceksiniz ki, “İhracaatımızın artması ülkemizin döviz birikiminin de artması demektir, neden sevinmiyorsun?” Ülkemizin döviz birikimi artmışsa döviz kurlarının da düşüşe geçmesi gerekir. Ama geçtiğimiz günlerde gördük ki döviz kurlarındaki en küçük bir gerileme karşısında Merkez Bankası döviz alım yönünde müdahale ederek düşüşü durdurdu. Piyasadan döviz alımı yapmak demek, piyasaya Türk Lirası sürerek döviz kuru karşısında TL’nin değerini düşürerek mal ve hizmetlerin fiyatını arttırmak demektir. O halde ihracat artışına sevinelim mi üzülelim mi?
Bakan Nurettin Nebati’nin coşkulu açıklaması, bizim gibi sıradan vatandaşların değil, neoliberal düzenin büyük sermaye baronlarının sevinmesi içindir. Çünkü, ihracatın en alasını onlar yapar, alınan tedbirler onların önlerinin açılması için alınır, milli gelirden en büyük pay onlara gider, buna karşılık çeşitli teşvik, indirim ve istisnalarla en az vergiyi de onlar verir. Ama biz sıradan vatandaşlar, marketten sakız alırken bile KDV gerçeğinden kaçamayız.
Yaşanılan ekonomik sıkıntıların en geçerli bahanesi olarak, pandemi nedeniyle yaşanan ekonomik daralma ve Ukrayna-Rusya savaşı gösteriliyor. Doğudur, bu iki faktör elbette etkili olmuştur. Ama Cumhuriyet tarihinin en yüksek ihracat seviyesine bu ortamda ulaştığımız söyleniyorsa ekonomik daralma tezi de çökmüş oluyor.
Vatandaşların duymak istedikleri ihracat artışında en yüksek seviyeye ulaşmak değil, enflasyonun düşmesi, mal ve hizmetlerin fiyatlarında düşüş ve işsizlik oranlarının gerilemesidir. Bunun da görünen manzarada uygulanan mevcut politikalarla gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor.
Hiçbir tasarruf tedbirinin alınmadığı, artan kamu harcamaları ve transfer harcamalarıyla piyasaya TL. sürüldüğü bir ortamda enflasyonla mücadele edildiği söylenemez. Bundan dolayıdır ki, Bakan Nebati’nin açıklamasına bir avuç mutlu azınlıktan ayrı sevinen olmaz.
Mutlu Bilge
30.06.2022 / BOLU