İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen yargı kararı ve bu karar ile birlikte İmamoğlu’na siyasi yasak gelmesi, Türk Yargısının siyasal aktivizm (Jüritokrasi) yani yargı eliyle siyaseti dizayn etme geleneğinin hala devam ettiğini gösteriyor.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Recep Tayyip Erdoğan’ın şiir okudu diye hapis cezası alması ve ardından siyasi yasak getirilmesi, muhtar bile olamaz derken hızlı bir şekilde başbakan ve Cumhurbaşkanlığına yükselmesi önce mağdur sonra mağrur uygulamasının bir sonucudur. O dönemde Rahmetli Necmettin Erbakan’ın siyaseten yolunun kesilmesi ve kendinden kopan ve gömlek değiştirerek ilerleyen bir kolun ortaya çıkması bir yargı kararı sonrasıdır. Bunun Türk halkının mağdura olan sempatisi üzerine kurulu dış kaynaklı bir proje olduğu hala tartışılır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargı kararı ile mağdur konumuna sokulması, bunun özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesine denk gelmesi yine aynı senaryonun sahnelendiği yönünde içimizde güçlü bir his uyandırıyor. Karar öyle bir zamanda geldi ki tutarsa adeta bir taşla iki kuş vurulmuş olacak. 6’lı masanın aday tartışmasının yoğunlaştığı, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bütün tepkilere rağmen aday olacağının kuvvetle muhtemel olduğu bir dönemde, sanki bazı güçler Kılıçdaroğlu’nu ikna etmekten ümidini kesmişler, mağduriyet algısı üzerinden İmamoğlu’nu parlatarak, bir yandan Kılıçdaroğlu’nu saf dışı bırakacaklar, diğer yandan da Erdoğan’ın karşısına güçlü bir aday çıkarmış olacaklar.
İlk açıklamalara bakılırsa bu durumdan hükümet kanadı da oldukça rahatsız görünüyor. Hükümetin en istemeyeceği senaryo bu olsa gerek. Çünkü 2019 seçimlerinde seçimlerin yenilenmesiyle oluşan mağduriyet durumundan 13 bin oy farkının nasıl 8 yüz bine çıktığını ve İmamoğlu’nun kazandığını deneyimlediler. Şimdi İmamoğlu için Cumhurbaşkanlığı adaylığının çok zayıf ihtimal görüldüğü bir ortamda İmamoğlu içim siyasi yasağı savunmak stratejik bir hata olur. Muhalefetin ekmeğine yağ sürer. Kaldı ki, Mansur Yavaş’tan yana bir kamuoyu varken hükümet kanadının İmamoğlu’na yasağı savunması çok akıllı bir tercih olmaz.
İmamoğlu ile ilgili yargı kararından en çok rahatsız olan ve beklenmedik bir anda yakalanan CHP lideri Kılıçdaroğlu’dur. Bakmayın siz Almanya programını kesip Türkiye’ye dönmesine ve İmamoğlu’nu savunan konuşmalarına. Asıl tehdit Kılıçdaroğlu’nadır. Koltuğu aşırı derecede sallanmaya başladı.
Gelelim işin bir diğer yönüne. Hakaret davalarında özellikle önemli görevlerdeki kişiler ve ünlülerin kendileri hakkındaki eleştirlerde tolerans sınırının normal vatandaşlardan yüksek olması beklenir ve bir çok yargı kararı neredeyse küfür derecesindeki eleştirlerde cezaya yer olmadığına yer vermiştir. Bu hem iç hukukumuzda hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde böyledir.
Demokratik bir ülkede yargı mensuplarının da bir ayrıcalığı olmaması gerekir. Canımızın yandığı bir yargı kararı karşısında iki kelam etmeyelim mi, bu kararı verenlere karşı sitemlerimizi içimize mi atalım? Yargıyı siyasal aktivizmden uzak tutacak yasak düzenlemeleri bir an önce gerçekleştirmezsek dönüp dolaşır tarih tekerrür eder.
Mutlu Bilge
14.12.2022 / İSTANBUL