Sedef Kabaş adındaki gazeteci müsveddesinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında sarf ettiği çirkin sözler, şöyle bir geriye dönüp baktığımızda beni şaşırtmadı. Bugüne kadar bizde aydın olmak, gazeteci olmak, hep farklı bir anlayış üzerinden yürütüldü.
Kendi milli ve manevi değerlerini reddedersen, kendi ülkeni hakir görürsen ve halkla arana mesafeler koyup tepeden bakarsan, en çağdaş, en entelektüel ve saygın gazeteci sensindir. Bu durum, tanıdığım ve iyi niyetli istisnaları hariç, siyasetin ve medyanın sol şeridinde genelde böyle kabul edilir.
Bu sol şerittekiler, kendilerini üst kültürün temsilcisi olarak gördüklerinden, alt kültüre mensup olarak niteledikleri vatandaşlara ve onların seçtikleri hükümetlere tahammül edemezler. Bunların demokrasi ve insan hakları söylemleri sadece bir aldatmacadan ibarettir. Kafalarının bir yerlerinde darbe fikri sürekli durur, uygun ortam gözler.
Demokratik yollardan iktidara gelme olasılıkları zayıfladıkça ya da seçimleri kaybettikçe en uysal bildiklerimiz bile azı dişlerini göstermeye, ağızlarından salyalar akarcasına en çirkin sözleri, yalanları ve iftiraları birbiri ardına sıralamaya başlarlar. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Demokrat Parti’nin on yıllık iktidarı boyunca, atılan iftiralar, söylenen yalanlar ve darbeye nasıl zemin hazırlandığı hepimizce malumdur. Siyasetçilerle o dönemin gazetecilerinin, birlikte uydurdukları ve düzmece Yassıada Mahkemelerine konu olan yalanları hatırlayınız. Hani nerede kıyma makinesine atılan gençler ve hani nerede kaçırılan paralar? Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve Refah Partisi dönemlerindeki azgınlıklarını da unutmayın.
Yirmi yıllık AK Parti iktidarı döneminde de değişen bir şey yok. Sürekli kaybetmiş, kaybettikçe hırçınlaşan, ağzı çirkinleşen, yalan ve iftiraları ard arda sıralayan siyasetçiler ve onların payandası gazeteciler var. Önümüzdeki seçimlerde her ne pahasına olursa olsun kazanmak istiyorlar. Ancak ortaya koyabilecekleri ne bir programları ne de bir projeleri yok. Sadece kazanmak istiyorlar, öyle ya da böyle. Artık rolleri de birbirine karışmış gazeteci olanları militan bir siyasetçiye dönüşmüş, milletin seçtiği Cumhurbaşkanına alenen hakaret ediyor.
Sedef Kabaş olayı, algı oluşturmak için sahnelenen bir tiyatro. Cumhurbaşkanına hakaret edince doğal olarak gözaltına alınacak, ardından da gazeteciler hapse atılıyor, düşünce ve ifade özgürlüğü kalmadı diye yaygara koparacaklar. Sedef Kabaş’ın adliyeye götürülürken ellerini ters kelepçe yapılmış gibi gösterme çabası da bunun planlı olduğunun somut bir göstergesidir.
“Sedef Kabaş” yalnız değildir diyerek selam çakanlar, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını yalnız mı zannediyorlar? Elbette yalnız değildir. Türk halkının onurlu oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanına hakarete göz yummamak ve tepki göstermek, bir selam göndermek, demokrasiye inanan ve vatanını seven herkesin görevidir. O halde inadına selam olsun Cumhurbaşkanımıza, selam olsun Reis’e.
Mutlu Bilge
23.01.2021 / İSTANBUL