Kara Harp Okulu'nun mezuniyet töreninde, izin verilmediği halde kafalarına göre ikinci bir yemin merasimi düzenleyen ve kılıçlarını çekerek "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diyen teğmenlerin ihraç istemiyle disipline sevk edilmeleri gündemi meşgul etmeye devam ediyor.
Başta muhalefet partileri olmak üzere, konuyu AK Parti karşıtlığı üzerinden değerlendirerek teğmenlerin korsan yeminini savunanlar, en iyi bildikleri silaha yani Atatürk istismarına sarıldılar. Konuyu "Atatürk'ün askeriyiz demek suç mu, başka kimin askeri olacaklardı" sözleriyle sulandıran bu kesim, asker konusunda hassas olan Türk milletinin desteğini arkasına almaya çabalıyor.
Elbette Atatürk'ün askeri olmak suç değil. Mustafa Kemal Atatürk, Ebedi Başkomutanımızdır ve hep de öyle kalacaktır. Ancak bu ülkede özellikle iki konu, din ve Atatürkçülük konusu sürekli istismar edilmekte, taraflar bu iki konu üzerinden birbirlerine üstünlük sağlamaya çabalamaktadırlar. Din istismarı ne kadar kötüyse Atatürkçülük üzerinden istismar da en az o kadar kötüdür. Din de, Atatürkçülük de kimsenin tekelinde değildir.
Korsan yemin töreni düzenleyerek kılıçlarını çeken ve "Atatürk'ün askerleriyiz" diye haykıran teğmenler, Hz Ali ve Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin Savaşı'nda, Muaviye'nin askerlerinin Kuran ayetlerini mızraklarının ucuna takarak dini siyasi bir oyun olarak kullandıkları gibi kendi işledikleri suça Atatürk'ü alet etmişlerdir. Kimsenin onları ya da bir başka asker grubunu Atatürk'ün askeri olmamakla itham etmedikleri halde kendilerinin durup dururken böyle bir söyleme basvurmaları, anlık bir refleks, gençlik heyecanı ya da mezuniyet sevinci olarak görülemez. Üstelik defalarca talepte bulundukları ve her defasında reddedildikleri halde bu hareketi yapmaları oldukça düşündürücüdür.
Cumhuriyet Döneminde 27 Mayıs Darbesiyle başlayan darbe geleneği ve askeri vesayet anlayışı, sonrasında yaşanan darbe ve muhtıralara bakıldığında sürekli Atatürk adı kullanılmıştır. Atatürk'ün kurduğu demokratik düzen, 27 Mayıs 1960'ta, 12 Mart 1971 Muhtırasında, 12 Eylül 1980 Darbesinde, 28 Şubat Post Modern Darbesinde, 27 Nisan E Muhtırasında ve hatta 15 Temmuz İhaneti'nde Atatürk'ün adı kullanılarak bozulmuş ya da bozulmaya teşebbüs edilmiştir. Siyasi Hafızasında bu kadar bir darbe geçmişi bulunan bir ülkede, teğmenlerin emir komuta zinciri dışına çıkarak, ısrarlı bir şekilde korsan yemin etmeleri ve kılıçlarını çekmeleri hoşgörülemez.
Adnan Menderes'in 9 Subay Olayındaki hoşgörülü tavrı 27 Mayıs Darbesi'nde hayatına maloldu. Albay Talat Aydemir'in "Harbiyeli Aldanmaz" sözleri ve Atatürk'ün adını kullanarak başlattığı iki darbe girişiminin birincisinde Aydemir ve arkadaşları affedilmişler ancak ilk fırsatta yeniden darbeye teşebbüs etmişlerdir. Bu iki darbe girişiminde de Harp Okulu başrolü oynamıştır. Örnekler çoğaltılabilir. Ancak bu örneklerden alınması gereken ders, emre itaatsizliğin affedilmemesi gerektiğidir.
Orduda özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün deyimiyle "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan" kahraman Türk Ordusunda disiplin ve emre itaat her şeyden önce gelir. Yine İslam tarihinden örnek verecek olursak, Uhud Savaşı'nda Okçuların, emir gelmedikçe kendilerinin bulunduğu tepeden ayrılmamaları sıkı sıkıya tembih edilmesine rağmen emir almadan tepeyi terk etmelerinin sonucu İslam Ordusu için neredeyse bir felaket olacaktı.
Daha teğmen iken emre uymayacak ve disiplinsiz hareket edecek kadar özgüvenleri yüksek olan bu teğmenlerin ordudan atılmamaları halinde, bunu bir zafer olarak kabul edip rütbe aldıkça felaketle sonuçlanabilecek başka girişimlerde bulunmaları kuvvetle muhtemeldir. Bu teğmenler için bir kereden bir şey olmaz diyenler bilmeliler ki bir kereden bir şey olur, bir kere yapan yine yapar.
Mutlu Bilge
22.11.2024 / İSTANBUL