Seçimler öncesinde uçak yapmak, milli arabayı tavaf etmek ve bir yerlerden doğalgaz ya da petrol bulmak geleneksel hale geldi. 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri öncesinde neler olacak diye beklerken müjdeler geçen seçimlerdeki gibi peş peşe gelmeye başladı.
Önce Kaan'ı mavi göklerde uçurduk, ardından milli savaş gemisini yapıyoruz denildi ve nihayet Türkiye Ekonomisinin 2023'ün son çeyreğinde yüzde 4, yılın tamamında ise yüzde 4,5 büyüyerek OECD Ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ikinci ülke olduğu açıklandı.
Şimdi bazıları şunu diyebilir, "Hayırdır sen sevinmedin mi?" Elbette ben de en az sizin kadar sevindim ve mutlu oldum. Damarlarında Türk kanı dolaşan hiç kimsenin bütün bunlara sevinmemesi ve mutlu olmaması mümkün değil. Daha fazlası yapılsın ülkemiz muhasır medeniyetler seviyesine çıksın.
Fakat bütün bunlar, her seçim döneminde ülkede yaşanan acı gerçekleri kamufle etmek ve seçmenleri hipnoz ederek oy almanın malzemesi haline dönüşmesin. Seçimler demokratik ülkelerde siyasileri uyarmak, cezalandırmak ve ülkeyi yönetenleri değiştirmek için en meşru yoldur.
Türkiye OECD ülkeleri arasında en fazla büyüyen ikinci ülke oldu diye ballandıra ballandıra anlatılıyor. Bir nevi algı çalışması yapılıyor. O zaman aklımıza şu sorular geliyor? Büyüdük de ne oldu? Dertlerimizden kurtulduk mu? Bunun vatandaşa yansıması nasıl oldu? Mazot fiyatları düştü mü? Marketlerde dalgalanma halinde olan fiyatlarda istikrar sağlandı mı?
Makroekonomik anlamda büyüme, bir ülkede zaman içerisinde mal ve hizmet üretiminin artmasıdır. Mal ve hizmet üretiminin artması, toplam talebin karşılanması ve işsizliğin azalması için önemlidir. Ancak bir ekonomi için en temel problem, adil gelir dağılımıdır. Adil gelir dağılımı elbette bir metafordur ve ideal durumu izah etmek için kullanılır. Gelişmiş ülkelerde bile belirli kesimler gelirden daha fazla pay alsalar da azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere göre bu oran daha azdır.
Gelişmekte olan ülkeler statüsünde olan Türkiye'de ise adil gelir dağılımı en temel problemdir. İktidarlar, bütün ekonomik düzenlemeleri, burjuva demokrasisinin bir gereği olarak sırtlarını dayadıkları sermaye sınıfına göre yaptıkları için, milli gelirden en büyük payı da doğal olarak bunlar alırlar. Diğer kesimlere ise bunlardan artan miktar dağıtılir ve bu miktar da vergilerle kuşa çevrilir.
Türkiye'de görülen yüksek enflasyon ve işsizlik gibi makroekonomik sorunların çözümüne büyümenin mevcut uygulamada hiç bir katkısı olmayacaktır. Ülke mevcut ekonomik sorunların çözümü için gerekli ahlaki nitelikten yoksun haldedir. Hükümet sırf siyaset uğruna 5 ay önceden emekli maaşlarına zam ya da iyileştirme yapacağını açıklıyor, bunu duyan zincir marketler anında fiyatlara fahiş artış yaparak, gelmesi muhtemel zammı emeklinin cebinden çalıyor. Hükümet, pandemiden beri sözde fahiş zamlara karsı denetim yapıyor,.ceza yazıyor. Gerçekte bu milletin gazını almaya yönelik bir hareketten başka bir şey değil.
Kira artışlarında da durum bundan farklı değil. Kira tavan fiyatı yüzde 25 olacak diyen hükümetin fahiş artışlar karşısındaki tutumu problemi çözmüyor. Bazı aç gözlüleri saymazsak, elbette bir vatandaş olarak ev sahipleri de mevcut olumsuz ekonomik ortamdan etkileniyorlar ve zam yapıyorlar.
Bu sorunlar ortadayken, enflasyon ve işsizlik sorunlarına çözüm bulamamışken, fiyat istikrarını hala sağlayamamışken, büyümek, büyümede ikinci sırada olmak neyi ifade eder? Vatandaş öyle büyümeden falan anlamaz, cebine giren paraya ve o para ile evine ne alabildiğine bakar. Sen büyüdük dedikçe sana büyüdük de ne oldu diye sorar?
Mutlu Bilge
02.03.2024 / İSTANBUL